imgelem Genel Kültür Atatürk’ün Sosyal Bilimler Alanında Yaptığı Çalışmalar

Atatürk’ün Sosyal Bilimler Alanında Yaptığı Çalışmalar

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük önderimiz M. Kemal Atatürk, Eğitime, bilime teknolojiye, sanata ve spora çok önem vermiştir. Türk halkının ileri ülkeler düzeyine ulaşması için gerekli tüm adımların atılması noktasında devrim niteliği taşıyan kararlar almıştır. Atatürk, fen bilimleri yanında  sosyal Bilimlere de özel bir önem vermiştir. Atatürk’ün sosyal bilimler alanında yaptığı çalışmalar dil, tarih ve kültür kurumlarının oluşturulmasıyla başlar. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çağın uygarlık düzeyine ulaştırmak için ilgili kurumlara büyük önem verilmiştir.
Atatürk, Türkçe’mizin gelişip yabancı sözcüklerden ayıklanması için Türk Dil Kurumunu kurmuştur. Yine tarihimizi gelecek kuşaklara doğru olarak aktarmak için Türk Tarih Kurumu’nu kurmuştur. Bu iki büyük kurumun Cumhuriyet tarihimizdeki önemi çok ayrıdır.  Bu kurumların kurulması ulusal kültürümüzün evrensel kültürle güçlü bağ kurmasını kolaylaştırmıştır. Atamızın döneminde,  Türkiye’den, Avrupa ülkelerine, farklı alanlarda öğrenim görmesi için öğrenciler gönderilmiştir.  Afet İNAN, Jale İNAN ve Burhan TOPRAK bu kişilerden bazılarıdır.  Bu kişiler  Avrupa da, kendi alanlarında öğrenim görmüş ve  Türkiye’de   çalışmalar bu kişilerin önderliğinde gerçekleşmiştir.

Atatürk döneminde, Sosyal Bilimler alanında yapılan çalışmalar arasında Tük Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasının önemli büyüktür.

1931 yılında kurulan Türk Tarih Kurumu(TTK)’nun en önemli amacı; Türk Tarihini araştırmak, bilimsel araştırmalar yapmaktır. Türk Tarih Kurumu, yaptığı çalışmaları Belleten dergisinde yayınlamaktadır.
1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu(TDK)’nın en önemli amacı; Türk Dilini incelemek, yabancı kelimelerden arındırmak ve Türk Dilini geliştirmektir.
“Fakat bilim ve özellikle sosyal bilim alanına giren işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi biliminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal bilimin güzel yönlerini gösteriniz, ben izleyeyim.”
Mustafa Kemal Atatürk
1923 (Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi, s. 316)
Atatürk’ün sosyal bilimler alanında yaptığı çalışmalar kaynakçası:
https://www.atam.gov.tr/duyurular/ataturke-gore-ataturk
https://www.imgelem.com.tr/ataturkun-sosyal-bilimler-alaninda-yaptigi-calismalar/

25 thoughts on “Atatürk’ün Sosyal Bilimler Alanında Yaptığı Çalışmalar”

  1. atatürk Kısacası yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çağın uygarlık düzeyine ulaştırmak ne gerekiyorsa yapmıştır. madin in copy:D:D::

  2. Atatürk, hayatın her alanında güzel ve insanlığa yol gösterici ifadeler kullanmıştır. Atatürk, sosyal bilimler alanında da önemli çalışmaların yapılmasını sağlamıştır.

  3. Atatürk, Sosyal Bilimlere çok önem vermiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çağın uygarlık seviyesine ulaştırmak için çalışmalar yapmıştır. Eğitime, bilime, teknolojiye, sanata, araştırmaya, öğrenmeye önem vermiştir.
    Atatürk döneminde; Türkiye’den, Avrupa ülkelerine, farklı alanlarda öğrenim görmesi için öğrenciler gönderildi. Bunlar arasında Afet İNAN, Jale İNAN, Burhan TOPRAK gibi kişiler vardı. Avrupa da, kendi alanlarında öğrenim görerek, Türkiye’ye geldiler. Türkiye’de bu kişilerin önderliğinde çalışmalar yapılmıştır.
    Atatürk döneminde, Sosyal Bilimler alanında yapılan çalışmalar arasında Tük Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasının önemli büyüktür.
    1931 yılında kurulan Türk Tarih Kurumu(TTK)’nun en önemli amacı; Türk Tarihini araştırmak, bilimsel araştırmalar yapmaktır. Türk Tarih Kurumu, yaptığı çalışmaları Belleten dergisinde yayınlamaktadır.
    1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu(TDK)’nın en önemli amacı; Türk Dilini incelemek, yabancı kelimelerden arındırmak ve Türk Dilini geliştirmektir.
    TÜRK DİL ÇALIŞMALARI
    Bir milletin birlik ve varlığını sürdürebilmesinde dilin çok önemli bir yeri vardır. Bunu çok iyi bilen Atatürk, Türk Dili’nin zenginleşmesi ve sadeleşmesi için çalışmalar yaptı.
    Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında, sade bir Türkçe kullanılıyordu. Zamanla Arapça ve Farsça’dan birçok kural ve kelime dilimize girdi. Böylece Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan Osmanlıca karma bir dil olarak ortaya çıktı. Yöneticiler ve aydınlar Osmanlıca’yı kullanırken, halk Türkçe konuşuyordu. Dildeki bu ayrılık Türkçe’nin gelişmesini ve mîllî bütünlüğün kurulmasını engelliyordu.
    On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren dilin sadeleşmesi ile ilgili çalışmalar yapıldı. Fakat olumlu bir sonuç alınamadı. Cumhuriyetin ilânından sonra, Türkçe’nin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması çalışmalarına hız verildi. Türk dili ile ilgili çalışmalar yapmak üzere Atatürk’ün emriyle Türk Dilini Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu) kuruldu (1932). Bilim ve fikir adamlarının katıldığı bir dil kurultayı toplandı. Bu kurultayda, halkın anlamadığı özellikle Arapça ve Farsça’dan Türkçe’ye geçmiş olan kelime ve deyimlerin Türkçe karşılıklarını bulmak üzere çalışmalar yapılmasına karar verildi. Bu çalışmalar sayesinde yazı dili ile konuşma dili arasındaki fark ortadan kaldırıldı.
    Türk diline gereken önemin verilmesini Atatürk şu sözleriyle ifade etmiştir “Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması
    için, bütün devlet teşkilâtımızın dikkatli ve alâkalı olmasını isteriz.” Türkçe’nin milletimiz için önemini de “… Türk Dili, Türk Milleti için kutsal bîr hazinedir… Türk Dili, Türk Milleti’nin kalbidir, zihnidir” diyerek belirtmiştir.
    MİLLİ KÜLTÜR
    Kültür kelimesi Türkçe’ye Fransızca’dan girmiştir. Toprağı sürmek, ürün elde etmek ve onları geliştirmek anlamındadır. Kelime daha sonra insan vücudunu ve ruhunu terbiye etme, sanat ve fikir eserlerini geliştirme anlamlarım da içine alan geniş bir mana kazanmıştır. Kültür maddî ve manevî her şeyi işlemek ve geliştirmek demektir.
    Millî kültür ise bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet yapan ve onun bütünlüğünü sağlayan millî kültürdür.
    Tarih bir milletin bütün fertlerinin bilmesi, benimsemesi koruması ve geliştirmesi gereken kültür hazinelerinden biridir. Tarih, milletin geçmişteki varlığı, onun mirası ve bugüne kalan hatırasıdır. Türk Milleti’nin bugün üzerinde yaşadığı topraklar, onu vatan yapmak için şehit olan, koruyan, işleyen atalarımızın, yani tarihindir. Bunların bilinmesi ve korunması her Türk için bir vazifedir.
    Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir ve bir milletin temelini oluşturur. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, duygu ve düşünce birliği dil ile gelişir. Kendi milletinin tarih ve kültürünü öğrenmek ve incelemek isteyen her Türk, dilini bilmek zorundadır. Türkiye’de Türkçe bilmeyen hiçbir vatandaş kalmamalıdır.
    Atatürk, Türkiye için ekonomik kalkınma yanında sosyal ve kültürel kalkınmaya da aynı ölçüde yer verilmesi gerektiğine inanmıştır. Bir milletin haysiyetli bir şekilde varlığını devam ettirmesinde, bir toplumun millî şuura erişmesinde en büyük rolü kültür oynar. Bunu çok iyi bilen Atatürk, “Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.” diyerek millî şuur konusunda ne kadar duyarlı olduğunu ortaya koymuştur . Yine Atatürk, kültür birliğinin bir milleti millet yapan, ona yaşama gücü veren, diğer milletler arasında kişilik kazandıran başlıca unsur olduğunu çok iyi bilmekteydi. Bununla ilgili şu sözleri çok önemlidir: “Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk
    Cumhuriyeti’nin temel direği olarak temin edeceğiz”.
    “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür.”
    Bu sözler, Cumhuriyet Türkiye’sinin millî kültüre dayalı olarak yükselip gelişeceğinin bir ifadesidir.
    Atatürk, millî kültür konusunda hedeflerin neler olduğunu da şöyle belirtmiştir: “Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti’nin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
    Bunun içindir ki milletimin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaratıcı zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve millî birlik duygusunu sürekli ve her türlü incelemelerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür.”
    MİLLİ TARİH
    Tarih, bir milletin birikim ve tecrübelerinin yeni nesillere aktarılmasını sağlayan bir bilimdir. Tarih bilimi, insanların zaman içinde geçirdikleri gelişmeleri, sebep sonuç ilişkileri kurarak araştırıp değerlendirir. Geçmişteki olaylardan ders almayan milletler kendilerini günün şartlarına uydurmakta zorluk çekerler. Bu nedenle tarih, bir millet için en faydalı bir kaynak, en sağlam bir hazinedir. Tarihi zengin bir millet, manevî miraslara sahip güçlü bir millettir.
    Osmanlı Devleti’nin eğitim sisteminin birlikten yoksun oluşu , tarih alanında da farklı tarih anlayışları ortaya çıkarmıştı. Medreselerde genellikle İslâm tarihi okutulurken, diğer okullarda da yalnız Osmanlı Tarihi okutuluyordu. İslâmiyet öncesi Türk tarihine önem verilmiyordu. İnsanlık tarihi kadar eski olan Türk Milleti’nin tarihi ihmal ediliyordu. Ayrıca, Avrupalılar da Türk Tarihi hakkında asılsız iddialarda bulunuyorlardı.
    Atatürk haksız, düşmanca ve bilimsellikten uzak bu tarih iddialarının yanlış olduğuna inanıyordu. Bu konudaki yanlış görüşlerin düzeltilmesi gerekiyordu. Bu amaçla çalışmalar yapmak üzere bilim adamları görevlendirildi. Önce, Türk Tarihi’yle ilgili yabancı dillerde çıkan kitaplar Türkçe’ye çevrildi. 1930 yılında, Türk Milleti’nin dünya tarihindeki yerini ve rolünü kısaca belirten bir kitap yazıldı. Bir yıl sonra Türk Tarihi’ni her yönüyle araştırmak üzere, Atatürk’ün direktifleri ile Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) kuruldu (1931). Bu cemiyetin çalışmalarıyla, Türk Tarihi, büyük ölçüde gün ışığına çıkarıldı. 1931 yılında okullar için dört ciltlik bir genel tarih kitabı çıkarıldı. 1932’de bilim adamları ve öğretmenlerin katılımıyla Türk Tarih Kongresi toplandı.
    Atatürk yeni bir görüş olarak Türk Tarih Tezi’ni ortaya koydu. Bu tezin özü şudur: “Türk Milleti’nin tarihi şimdiye kadar tanıtılmak istenildiği gibi yalnız Osmanlı Tarihi’nden ibaret değildir. Türk’ün tarihi çok daha eskidir ve bütün milletlere kültür ışığını saçmış olan millet, Türk Milleti’dir.” Bu tezle, millî tarihimiz gerçek karakterini kazandı.
    Bir toplumun millet hâline gelmesinde ortak tarihin büyük bir yeri vardır. Türk Tarihi uzun bir geçmişe dayanır. Orta Asya’dan dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış olan atalarımız gittikleri yerlerde birçok devlet kurup, yüksek bir medeniyet meydana getirdiler. Tarih boyunca Büyük Hun, Göktürk, Büyük Selçuklu ve Osmanlı Devleti gibi birçok devlet kurmuş olan Türk Milleti, köklü ve zengin bir tarihe sahiptir. Orta Doğu’da, Balkanlar’da ve Afrika’da, Türk kültürünün izleri hâlâ varlığını sürdürmektedir.
    Türkler’in en belirgin özelliği, hür ve bağımsız yaşama, dünyaya hâkim olma düşüncesidir. Türk tarihinde bunun pek çok örneği vardır. Fakat Türkler münasebette bulundukları veya idareleri altına aldıkları kavimlere saygılı ve adâletli davranmışlardır. Türk’ün bu başarısını sadece kaba kuvvetle izah etmek çok yanlış bir görüştür.
    Türkler Avrupalılar’ın iddia ettiği gibi, idare ettikleri milletlerin medeniyetlerini yok etmemişler, aksine onları koruyarak günümüze kadar ulaşmalarını sağlamışlardır. Türkler’in Anadolu’da ve Balkanlar’da meydana getirdikleri kültür ve medeniyet tarihin en güzel ve en üstün, en insanî ve en ince medeniyetlerinden biridir. Türk âdetleri, Türk yemekleri, giyim tarzı Balkan Milletleri’nin çoğunu etkilemiştir. Bugün dünyadaki devletlerin ordularında kullanılan onlu sistem (Askerî birliklerin 10, 100, 1000, 10.000 kişilik birlikler hâlinde teşkilâtlanması) Hun Türkleri’nin bulduğu bir sistemdi.
    Türk Milleti, dünya medeniyetine her alanda büyük katkılarda bulunmuş bir millettir. Bu gerçeklerin ortaya çıkarılması Atatürk’ün başlıca hedefi olmuştur. O, bu konuda şöyle demektedir: “Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve geniş kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizim için bir borçtur. Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
    Bir milletin, gücünü tarihten aldığını çok iyi bilen büyük Önder, şu sözleriyle tarihin önemini dile getirir: “Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, bütün Türk Çocukları kendileri için gerekli atılım kaynağını o tarihte bulabilecektir. Bu tarihten, Türk Çocukları bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.”
    Atatürk’ün tarih görüşü medenî ve birleştiricidir. O, insanlığı geniş bir aile kabul eder. Aralarında anlaşarak mutluluk yolunda beraberce çalışmaları gerektiğini belirtir. Onun: “İnsanları mutlu edecek tek vasıta, onları birbirine yaklaştırmak, birbirlerini sevdirmek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını sağlamaya yarayan hareket ve enerjidir.” sözü ile Türk Milleti’nin mutluluğuna verdiği değeri diğer milletler için de vermiş olduğu açıkça belirtilmektedir.
    Atatürk, Türk Tarihi’ne büyük önem verdi. O, Türk milliyetçiliği görüşüne dayanan bir millî tarih anlayışını benimsedi. Atatürk, bu görüşünü “büyük devletler kuran atalarımız büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur” ve “Türk Çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözleriyle dile getirmiştir

    1. Arkadaşlar boşuna uzun muzun diye yorum yapmayın. İnternette, Atatürk’ün Sosyal Bilimler Alanında Yaptığı Çalışmalar konusunda en iyi hazırlanmış yazı bu. Kendinize göre kısaltın, bazı yerleri değiştirin kullanın.

  4. Atatürk’ün Sosyal Bilimler Alanında Yaptığı Çalışmaları çok ölü olarak anlatmışsınız. Teşekkürler.

    1. Atatürk’ün sosyal bilimler alanında yaptığı çalışmalar.
      Atatürk’ün sosyal bilimler alanında yaptığı yeniliklerden en önemlileri Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun açılmasıdır.
      Atatürk, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde arkeolojik kazıların yapılmasını sağlamış, bu kazıları yakından takip etmiştir.
      Atatürk’ün diğer bir uygulaması, yabancı sosyal bilimcileri ülkemize davet etmesidir. Böylelikle, sosyal bilimler alanındaki son gelişmelerden haberdar olma ve bu gelişmeleri yakından takip etme imkânı doğmuştur. Ayrıca yurt dışına öğrenciler gönderilmiş ve bu öğrencilerden bir kısmı sosyal bilimler alanında eğitim almıştır.
      ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL ve TARİH – COĞRAFYA FAKÜLTESİ (14 Haziran 1935)
      Ankara Üniversitesi’nin fakülte olarak kurulan ilk yüksek öğrenim kurumu olan Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Atatürk’ün adını koyduğu ve anlamlı bir görev yüklediği bilim merkezidir.
      Atatürk, fakültenin kurulmasını önerirken dilde, tarihte, coğrafi özelliklerin araştırılmasında bilimsel yöntemler izlenerek ulusal bilince sahip, özgür düşünen, araştıran, sorgulayan, bilim insanlarının yetiştirilmesini istemiştir.
      Fakültenin kuruluş yasası TBMM tarafından 14 Haziran 1935’te kabul edilmiştir. 1936 yılında 195 öğrenci ile öğretime başlayan fakülte 13 Haziran 1946’ya kadar Milli Eğitim Bakanlığına çalışmalar yapmış, daha sonra Ankara Üniversitesi bünyesine alınmıştır.
      Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Türk ve Anadolu tarihinin incelenmesinde kaynaklık edecek olan Sümerce ve Hititçeden, Latince ve Yunancaya Antik Batı ve Doğu dilleri yanında modern diller ile coğrafya, felsefe, psikoloji, sosyoloji ve antropoloji alanlarında eğitim veren bir bilim kurumudur.
      Bu eğitim kurumunda birçok ünlü sosyal bilimci yetişmiş. Halil İnalcık ve Bahaeddin Ögel gibi ünlü sosyal bilimciler, bu fakültede eğitim almıştır.
      TÜRK TARİH KURUMU (12 Nisan 1931)
      Türkiye Cumhuriyetinin önceki tüm Türk devletleri ile bağı olduğunu ve dünya uygarlığının buluşma ve gelişmesinde Türk uygarlığının payı olduğunu düşünen Atatürk, tarih anlayışını geliştirmek ve bu amaçla araştırmalar yapmak için 12 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumunu kurmuştur.
      Kurumun amacı Türk tarihini araştırarak elde edilen sonuçları yayımlamaktır. Bu amaçlar doğrultusunda;
      – Bilimsel tartışma toplantıları düzenler,
      – Türk Tarihi kaynaklarını inceler
      – Türk Tarihini ve Anadolu’daki eski yerleşim hakkında belge ve bilgiler toplayabilmek amacı ile gerekli gördüğü yerlerde gezi, araştırma ve teknolojik kazılar organize eder.
      YENİ TÜRK HARFLERİ (1 Kasım 1928)
      Arap alfabesi ses uyumu bakımından Türkçeye uygun olmadığından okuma ve yazma güçlüğü ortaya çıkarıyordu. Bu nedenle ülkemiz¬de okuma ve yazma bilenlerin sayısı da oldukça azdı.
      Latin alfabesinden yararlanılarak, Türk di¬linin yapısına uygun Türk alfabesi hazırlandı. Ye¬ni Türk harfleri, TBMM tarafından 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edildi.
      TÜRK DİL KURUMU (12 Temmuz 1932)
      Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı aydınları Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı bir dil olan Osmanlıcayı kullanıyordu. Halk ise Türkçe konuşuyordu. Aydınlar ve halk arasında dil farklılığının olması kültürel bir ikiliğin yaşanmasına da neden olmuştu.
      Cumhuriyetten sonra aydınların ve halkın yaşadığı bu ikiliği ortadan kaldırmak için çalışmalar başlamıştı.
      Türk dilini yabancı sözcüklerden arındırmak Türkçenin öze dönmesini sağlamak ve Türkçeyi dünyanın en zengin dili haline getirmek amacıyla Atatürk, 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumunu açarak Türk dilinin gerçek bir bilim edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırmıştır.
      HALKEVLERİ (1932)
      Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan in¬kılapların halka mal edilmesi ve halkın eğitilmesi için herkesin rahatlıkla çalışmalarına katılabilece¬ği yaygın bir teşkilata ihtiyaç vardı.
      Atatürk’ün önderliğinde tarihinde resmen açılan halkevlerinin amaçları; halk arasında kültür ve düşünce birliğini gerçek¬leştirmek, Atatürk inkılaplarının benimsenmesini sağlamak, cumhuriyetin kültür atılımını yapmak, Türk milletini yeni amaçlar etrafında toplamak, kır -kent ile köylü – aydın ikiliğini ortadan kaldırmaktır,
      Halkevleri kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı. 1931 ile 1952 yılları arasında 478 halkevi, 4322 halk odası açıldı.
      Halkevleri Atatürk inkılaplarının benimsenmesinde özellikle;
      • Dilin Türkçeleşmesi,
      • Tarih bilincinin yerleştirilmesi,
      • Geniş halk topluluklarına okuma ve yaz¬ma öğretilmesi,
      • Millî ve manevi değerlerin topluma kazan¬dırılması konularında etkili oldu.
      Atatürk ve Sosyal Bilimler
      Atatürk, ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmanın çağdaş eğitim görmüş insanların önderliğinde olacağına inanıyordu. Yeni Türk Devleti’nin yetersiz kaynaklarına rağ­men bütçeden ödenek ayrılarak 1925 -1947 yılları arasında Avrupa’ya 40 öğrenci gönderilmiştir. Yurt dışına gidecek öğrencilere gönderdiği telgrafta “Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olup dönmelisiniz” sözleri Atatürk’ün bu konudaki beklentisini gösterir. Gerçekten de sosyal bi­limlerin çeşitli dallarında eğitim almak üzere yurt dışına gönderilen Burhan Toprak, Jale inan, Afet inan gibi gençler ülkemize döndüklerinde önemli eserlere imza atmışlardır.
      Arkadaşlar Atatürk döneminde yurt dışına gönderilen öğrencilerden Burhan Toprak istanbul Güzel Sanat­lar Akademisi’nde, Türk Süsleme Sa­natları Bölümü’nün açılmasına öncülük etmiş. Jale inan arkeolojik kazılar yaparak Anadolu’nun çok eski dö­nemlerinin aydınlatılmasına katkıda bulunmuş. Afet inan ise Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda yer almış, Atatürk ve Türk tarihiyle ilgili birçok esere imza atmış.
      Atatürk’ün sosyal bilimlerin gelişmesi için yaptığı çalışma­lardan bazıları şunlardır:
      Türk Tarih Kurumu’nun Kurulması
      Atatürk, zengin ve köklü bir kültüre sahip olan Türk milleti­nin tarihinin bütün yönleriyle araştırılmasına önem vermiştir. “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapa­na sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırta­cak bir mahiyet alır.” diyen Atatürk, bu doğrultuda Türk Ta­rih Kurumu’nun açılmasına öncülük etmiştir. Yine “Türk ço­cuğu ecdadını (atalarını) tanıdıkça daha büyük işler yap­mak için kendinde kuvvet bulacaktır.” diyerek tarih eğitimi­nin önemini vurgulamıştır. 15 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tet­kik Cemiyeti adı altında kurulan kurumun adı 3 Ekim 1935’te Türk Tarih Kurumu’na çevrilmiştir.
      Türk tarihi ile Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları ince­lemek ve elde edilen sonuçları her türlü yollarla yaymayı amaçlayan Türk Tarih Kurumu, Türklerin Selçuklu ve Os­manlı dönemlerinden önceki tarihi dönemin aydınlatılması­na da önemli katkılarda bulunmuştur. Belleten (1937), Bel­geler (1964) ve Höyük (1991) kurumun düzenli aralıklarla çıkardığı yayınlardandır.
      Türk Dil Kurumu’nun Kurulması
      Atatürk, milli benliğin ve kültürel değerle­rin ancak milli bir dil ile korunabileceğini biliyordu. “Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, gele­neklerinin, hatıralarının, çıkarlarının kısaca bugün milliyetini oluşturan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” sözleriyle bu ger­çeği belirtmiştir.
      1928 yılında kabul edilen yeni Türk harfleri, sayesinde olu­ma yazma bilenlerin sayısı hızla artmış bunun sonucunda Türk dilindeki gelişmeler de hızlanmıştır. 1932 yılında Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak, dünya dilleri arasında saygın bir konuma ulaştırmak amacıyla Türk Dil Kurumu açılmıştır. Türk Dil Kurumu, bu doğrultuda yüz­lerce eser meydana getirmiştir.
      Sosyal Bilimler Alanında Diğer Çalışmalar
      Sosyal bilimler alanında dünyaca tanınmış bilim insan­ları ülkemize davet edilmiştir. Birçok konferanslar dü­zenlenmiştir. Türk öğrenciler yurt dışına gönderilmiştir.
      Türkiye’de sosyal bilimlerin gelişmesini sağlamak ve bu alanda nitelikli eleman yetiştirmek amacıyla Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi açılmıştır.
      Anadolu’nun eski dönemlerinin aydınlatılması için arke­olojik kazılar desteklenmiştir. Bu kazılardan çıkan eser­ler Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergi­lenmektedir.
      1924 yılında Topkapı Sarayı, müze olarak hizmete açıl­mıştır. 1928 yılında Etnografya Müzesi tamamlanarak hizmete girmiştir. 1934 yılında Ayasofya müze haline getirilmiştir. Bu arada Konya, Bursa, Manisa, İzmir, Kay­seri, Afyon, Antalya, Edirne, Adana illerimizde müzeler açılmış, eski müzeler onarılmıştır. Bu yolla Anadolu’nun ve Türk milletinin zengin tarih ve kültür mirasının insan­lığa tanıtılması amaçlanmıştır.
      1932 yılında inkılapların halka mal edilmesi ve halkın eğitilmesi amacıyla halkevleri kurulmuştur. Kısa zaman­da yurdun her tarafına yayılan halkevleri, dilin Türkçe­leştirilmesi, tarih bilincinin yerleştirilmesi, halka okuma yazma öğretilmesi, milli ve manevi değerlerin topluma kazandırılması konularında etkili çalışmalar yapmıştır
      ATATÜRK VE SOSYAL BİLİMLER
      Atatürk, Sosyal Bilimlere çok önem vermiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çağın uygarlık seviyesine ulaştırmak için çalışmalar yapmıştır. Eğitime, bilime, teknolojiye, sanata, araştırmaya, öğrenmeye önem vermiştir.
      Atatürk döneminde; Türkiye’den, Avrupa ülkelerine, farklı alanlarda öğrenim görmesi için öğrenciler gönderildi. Bunlar arasında Afet İNAN, Jale İNAN, Burhan TOPRAK gibi kişiler vardı. Avrupa da, kendi alanlarında öğrenim görerek, Türkiye’ye geldiler. Türkiye’de bu kişilerin önderliğinde çalışmalar yapılmıştır.
      Atatürk döneminde, Sosyal Bilimler alanında yapılan çalışmalar arasında Tük Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasının önemli büyüktür.
      1931 yılında kurulan Türk Tarih Kurumu(TTK)’nun en önemli amacı; Türk Tarihini araştırmak, bilimsel araştırmalar yapmaktır. Türk Tarih Kurumu, yaptığı çalışmaları Belleten dergisinde yayınlamaktadır.
      1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu(TDK)’nın en önemli amacı; Türk Dilini incelemek, yabancı kelimelerden arındırmak ve Türk Dilini geliştirmektir.

  5. Yorumlarda da güzel paylaşımlar olmuş. Buradan Atatürk’ün Sosyal Bilimler alanında yapmış olduğu çalışmalar makalesi çıkabilir. Bazı arkadaşlar kopyala yapıştır yapmışlar. Bu doğru değil. Yorumlarda kendi düşüncelerimizi özlü olarak anlatmalıyız. Böylece konuya katkımız olur.
    Ben Atatürk’ün Sosyal Bilimler alanında yaptığı çalışmalar konusunda bir araştırma yazısı hazırlıyorum. Buradaki yazıyı da kaynak göstereceğim. teşekkür ederim.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir